Bugün şimdiye
kadar duyduklarınız dışında bir iş duyduysanız ve duyduklarınız sizi gece
uyutmadıysa… İşte o iş sizin aşık olduğunuz iştir.
Karşı cafede
oturan çocuğu ya da kızı ilk gördüğünüz anda karnınızda garip bir şeyler oldu.
Sanki kelebekler, ağaçlardan çiçeklerden fırlayıp midenize girdiler. Kalbiniz
deseniz ritmini sapıtmış neler olduğunu
anlamaya çalışır durumda. Onu görmek ondan bir haber almak için can
atıyorsunuz. Ondan bahsedilen ortamlarda bulunmaktan nasılda zevk alıyor, gece
3lere 5lere kadar onunla ilgili hayaller kurmaktan bıkmıyor, usanmıyorsunuz.
Eğer bunları istisnasız yaşıyorsanız içinde bulunduğunuz durumu yalnızca ve yanlıca
AŞK tanımlar.
Buraya kadar her
şey normal. Normal olmayan kısım dünya üzerindeki insanların %93 ü bu durumu yalnızca
ama yalnızca insan aşkına yorarlar. Peki hiç düşündünüz mü aynı şey karşı cins
için değil de başka soyut ya da somut bir varlık içinde düşünülebilir mi?
Eğer bu yazıyı okuyorsanız düşündüğünüzden eminim. Hatta
yukarıda aşkı anlattığım paragrafı okurken sizin ” bunlar da neymiş ben öyle
bir aşk yaşıyorum ki… tarifi mümkün değil” dediğinizi de biliyorum. Çünkü biz
aşık olduğu işi yapan insanlarız değil mi.
Sabah istediğin
saatte kalkıyorsun, gidip biraz günaydın koşusu yapıyorsun, dönerken gazeteni
ve ekmeğini kolunun altına sıkıştırıyorsun, seni yormayacak bir kahvaltı ediyorsun,
keyif çayını alıyor ve gazeteni okumaya başlıyorsun keyifle. Hem de bunu diğer
insanlar sabahtan beri çalışmaktan yorulmuş, günlük enerjilerinin yarısını
tüketmişken yapıyorsun. Neden? Çünkü dostum, sen kendi işini yapıyorsun,
kendinin patronusun! Sonra kalkıp üzerini değişiyor, son model arabana
atlıyorsun ve bürona gidiyorsun. Geçiyorsun bilgisayarının başına ve işini
yapmaya başlıyorsun keyifle, yardımcında sana kahveni hazırlıyor. Eğer o gün canın sıkılmışsa gidiyorsun evine
ya da eğlenmeye. Hasta mısın, patronundan yalvar yakar izin alman gerekmez,
PATRON SENSİN.
Tatile çıkmak
istiyorsun, önce gidip bir bütçe mi hazırlayacaksın… Yoo kendi işinin sahibi
bunu yapmaz, sadece duvarında asılı haritanın önüne gider, şimdiye kadar gidip
görmediği bir ülke arar haritada kendine. Avustralya’ ya gitmemiş, bakın siz şu
işe, nasılda gitmez o şahane yere. Hemen yarın sabaha bir bilet ayırttırır ve yarın
olduğunda binlerce kilometre uzakta hayatın keyfini çıkarmaktadır.
Sana gelince 18
-19 sene okul okudun. 1. Sınıfa başlarken muhteşem hayallerin vardı son model
araban olucaktı, triplex bir villa alacaktın, o otobüsle önünden geçerken
gördüğün gökdelenlerde bir ofisin bulunacaktı, annenle babana yaşlılıkları için
iki daire alacaktın birinde otursunlar birini de kiraya versinler diye dimi,
kardeşine beyaz bir Audi... Bunlar için yalan diyebilir misin 12, 13 yaşlarında
bunları hayal etmiyor muydun? Şimdi 21 22 yaşlarındasın belki de 27 i çoktan
aştın. Üniversiteyi bitirdin ne oldu? Hayallerine ne oldu hey! Araban Renult olsa da olur diye düşünmeye
başladın, triplex villa neyime 2+1 daire
de olur dimi. Annenlerde baskınlardı başlarının çaresine, bu devirde kim
kardeşine büyük bir kıyak yapıyor ki sen yapmasan da olur, ofise gerek yok bir
şirkette iş bulursan ne ala.
Peki ne oldu? Ne
oldu da 8 10 senede senin hayallerin daraldı daraldı küçüldü ufacık oldu bir
fındık kabuğunun içine sığabilecek hale geldi. Okul sana bir eğitim
katabiliyorsa neden hayallerini küçültüyor. Eğer okul benim hayallerimi satın alıp,
bana eğitim sunuyorsa olmaz olsun. Tamam bunu okurken diyorsun ki “Benim elimde
artık bildiğim bir şey var, bankacıyım mesela, bu da koluma takabileceğim bir
bilezik her yerde iş bulurum.” Bende sana diyorum ki “ bırak koluna bir bilezik
takmayı kardeşim eğer istiyorsan benim yolumdan yürü kendi patronun ol, o
koluna 200 tane bilezik takalım.”
Ama siz illaki “Ben
12 sene okurum üniversiteden mezun olurum, bir işe girer en kötü ihtimalle ilk
3 sene asgari ücretle çalışırım. Sonra terfi etmek isterim birkaç senede yüksek
lisansla uğraşırım. Patronum evde kahvesini yudumlarken ben deli gibi
çalışırım. Birde beni yükseltsin diye ona sevecenlik yaparım. Sonuç olarak aynı
işyerinde 10 sene kalabilirsem 4 5 milyar kazanmaya başlarım. 45 50 yıl çalışır
emekli olur evimi alırım zaten artık moruklamaya başlamış olurum. Gençliğimi
yani en verimli çağımı çalışarak geçirir, yaşlılığımı da torunlarıma enailiğimi
anlatarak tamamlar sonrada mutlu mesut evlatlarıma bir dikili ağaç
bırakamayarak ölürüm.” Diyorsanız siz bilirsiniz. Bilanço çok kötü görünüyor
biliyorum ama arkadaşlar eğer harekete geçip bir girişimcilik hamlesi
yapmazsanız olacaklar bundan pekte farklı değil. Ben farkına vardım ve harekete
geçtim. Size de uyanmanızı tavsiye ederim. Başarı dileklerim sizlerle.
İletişim: edahizarci@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder