4 Ocak 2013 Cuma

İş Aşkı


   Bugün şimdiye kadar duyduklarınız dışında bir iş duyduysanız ve duyduklarınız sizi gece uyutmadıysa… İşte o iş sizin aşık olduğunuz iştir.
   Karşı cafede oturan çocuğu ya da kızı ilk gördüğünüz anda karnınızda garip bir şeyler oldu. Sanki kelebekler, ağaçlardan çiçeklerden fırlayıp midenize girdiler. Kalbiniz deseniz  ritmini sapıtmış neler olduğunu anlamaya çalışır durumda. Onu görmek ondan bir haber almak için can atıyorsunuz. Ondan bahsedilen ortamlarda bulunmaktan nasılda zevk alıyor, gece 3lere 5lere kadar onunla ilgili hayaller kurmaktan bıkmıyor, usanmıyorsunuz. Eğer bunları istisnasız yaşıyorsanız içinde bulunduğunuz durumu yalnızca ve yanlıca AŞK tanımlar.
   Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan kısım dünya üzerindeki insanların %93 ü bu durumu yalnızca ama yalnızca insan aşkına yorarlar. Peki hiç düşündünüz mü aynı şey karşı cins için değil de başka soyut ya da somut bir varlık içinde düşünülebilir mi?
Eğer bu yazıyı okuyorsanız düşündüğünüzden eminim. Hatta yukarıda aşkı anlattığım paragrafı okurken sizin ” bunlar da neymiş ben öyle bir aşk yaşıyorum ki… tarifi mümkün değil” dediğinizi de biliyorum. Çünkü biz aşık olduğu işi yapan insanlarız değil mi.
   Sabah istediğin saatte kalkıyorsun, gidip biraz günaydın koşusu yapıyorsun, dönerken gazeteni ve ekmeğini kolunun altına sıkıştırıyorsun, seni yormayacak bir kahvaltı ediyorsun, keyif çayını alıyor ve gazeteni okumaya başlıyorsun keyifle. Hem de bunu diğer insanlar sabahtan beri çalışmaktan yorulmuş, günlük enerjilerinin yarısını tüketmişken yapıyorsun. Neden? Çünkü dostum, sen kendi işini yapıyorsun, kendinin patronusun! Sonra kalkıp üzerini değişiyor, son model arabana atlıyorsun ve bürona gidiyorsun. Geçiyorsun bilgisayarının başına ve işini yapmaya başlıyorsun keyifle, yardımcında sana kahveni hazırlıyor.  Eğer o gün canın sıkılmışsa gidiyorsun evine ya da eğlenmeye. Hasta mısın, patronundan yalvar yakar izin alman gerekmez, PATRON SENSİN.
   Tatile çıkmak istiyorsun, önce gidip bir bütçe mi hazırlayacaksın… Yoo kendi işinin sahibi bunu yapmaz, sadece duvarında asılı haritanın önüne gider, şimdiye kadar gidip görmediği bir ülke arar haritada kendine. Avustralya’ ya gitmemiş, bakın siz şu işe, nasılda gitmez o şahane yere. Hemen yarın sabaha bir bilet ayırttırır ve yarın olduğunda binlerce kilometre uzakta hayatın keyfini çıkarmaktadır.
   Sana gelince 18 -19 sene okul okudun. 1. Sınıfa başlarken muhteşem hayallerin vardı son model araban olucaktı, triplex bir villa alacaktın, o otobüsle önünden geçerken gördüğün gökdelenlerde bir ofisin bulunacaktı, annenle babana yaşlılıkları için iki daire alacaktın birinde otursunlar birini de kiraya versinler diye dimi, kardeşine beyaz bir Audi... Bunlar için yalan diyebilir misin 12, 13 yaşlarında bunları hayal etmiyor muydun? Şimdi 21 22 yaşlarındasın belki de 27 i çoktan aştın. Üniversiteyi bitirdin ne oldu? Hayallerine ne oldu hey!  Araban Renult olsa da olur diye düşünmeye başladın, triplex villa neyime  2+1 daire de olur dimi. Annenlerde baskınlardı başlarının çaresine, bu devirde kim kardeşine büyük bir kıyak yapıyor ki sen yapmasan da olur, ofise gerek yok bir şirkette iş bulursan ne ala.
   Peki ne oldu? Ne oldu da 8 10 senede senin hayallerin daraldı daraldı küçüldü ufacık oldu bir fındık kabuğunun içine sığabilecek hale geldi. Okul sana bir eğitim katabiliyorsa neden hayallerini küçültüyor. Eğer okul benim hayallerimi satın alıp, bana eğitim sunuyorsa olmaz olsun. Tamam bunu okurken diyorsun ki “Benim elimde artık bildiğim bir şey var, bankacıyım mesela, bu da koluma takabileceğim bir bilezik her yerde iş bulurum.” Bende sana diyorum ki “ bırak koluna bir bilezik takmayı kardeşim eğer istiyorsan benim yolumdan yürü kendi patronun ol, o koluna 200 tane bilezik takalım.”
   Ama siz illaki “Ben 12 sene okurum üniversiteden mezun olurum, bir işe girer en kötü ihtimalle ilk 3 sene asgari ücretle çalışırım. Sonra terfi etmek isterim birkaç senede yüksek lisansla uğraşırım. Patronum evde kahvesini yudumlarken ben deli gibi çalışırım. Birde beni yükseltsin diye ona sevecenlik yaparım. Sonuç olarak aynı işyerinde 10 sene kalabilirsem 4 5 milyar kazanmaya başlarım. 45 50 yıl çalışır emekli olur evimi alırım zaten artık moruklamaya başlamış olurum. Gençliğimi yani en verimli çağımı çalışarak geçirir, yaşlılığımı da torunlarıma enailiğimi anlatarak tamamlar sonrada mutlu mesut evlatlarıma bir dikili ağaç bırakamayarak ölürüm.” Diyorsanız siz bilirsiniz. Bilanço çok kötü görünüyor biliyorum ama arkadaşlar eğer harekete geçip bir girişimcilik hamlesi yapmazsanız olacaklar bundan pekte farklı değil. Ben farkına vardım ve harekete geçtim. Size de uyanmanızı tavsiye ederim. Başarı dileklerim sizlerle.
İletişim: edahizarci@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder